İşte soluyor akşam
kıyısında İzmir in
yıkıyor dost ışıklar
siyah tülünü şehrin
her adım / yorgun gün izi
bir yanım / süt liman deniz
lacivert işveli yar
ve esrik yakamozlar
kaç ölü kelebek alnımda
derinlerde kaç acı var ? ...
bir elimde
kehribar lekesi sabır
bedeli
öğrendiğim yıllar
acıtmıyor dilimi
sırrı atan cam kadeh
kıyısında düş izi
nefsimde inkar
yarın yine
ölümüne dirilecek ayaklarım
koşmak için yeni bir güne
ve tekrar edecek kendini
aynı bahçeler, yollar
bilinen bir oyun...
bir dervişe sordum bu dünya nedir
dedi, kiracısın kiralık evdir
arama boşuna ne koltuk sedir
hayatı aşkla ser özüne yeğdir
dokun mızrabına teldir ahengin
ağaçsın farz et ki meyve hikmetin
sana vadedilen o huş cennetin
içindedir sabrı, dünya nimetin
aldım öğretiyi serdim hayata
kaybettim de aşkı yonttum sevdaya
türabı Tanrının kardığı narda
bin yol ezberledim bir bulamadım
türedim sevdikçe gittiğim ele
sevdayı her çöle ektim hediye
kaydıma düştüler delidir diye
bin selam verdim de bir alamadım.
bir ömür aradım içimde gaybı
bana...
Güz’ün
suskun yanında
soyunmuş bir ağaç var
açık güçlü dalları
güneşe bakar
ne rüzgarlar farkında
ne de kırgın uzaklar
kızıl toprak altında
renkleri kanar
işte! ... yaslandığın dal
senden kalan har
yorgun düşen çığlıklar
bekleyen kadar
işte! ...sevdanın izi
okşayan rüzgar
tomurcuklanır sabır
umuttur yollar
kimsesiz lal gibi
sanki bedensiz
canı boşlukta kalmış
belli ki evsiz
yansa da sarıyor
ateşi sessiz
yüzünde
sabırla çoğalan yıllar
güz’ün
suskun yanında
soyunmuş...
uzakları beklerim
kuşlar gibi tedirgin
resmin düşer suyun yüzüne
''gözlerin ne kadar elaymış senin
öylesine derin uçurumun’’
bitmez sancısı uzaktan sevmenin
donarım otobüs duraklarına
göğsüm çiçek tarla
ellerim söğüt gölgesi serin...
sen çoğal diye
şiirler asarım aklıma
ağlayıncaya dek içlenirim resmine
tekrar son kırılma sesi
zamana direnir asi belleğim
üç yalancı çiçek açar yokluğuna
tutkulu aşk, vefa
sahi sen neydin
suskunluğu mu beklemenin?
güz/indi sabahın koynuna
zamanın tozunu üfledi
dedim; rüzgara tutuldum
üstümden biraz bulut geçecek
yoksa, bu telaşlı yeryüzü
giydirip gölgesini beni kirletecek
ölmedim ya sınarım kendimi
bir daha sınarım
göğsümde sabır çiçeği
ne kadar büyürse o kadar iyi
yol haritamı çizecek
biraz dışarda kalırım
dalında sabahlayan yaprak gibi
teslim olurum ağrıyan yerlerime
yakıp ışığı güneşin gözüne
bilmem kaçıncı dalga boyutunda
her şeyi unuturum
güz/indi ...
İçime doğrultup gözlerini
dedi: dilimden düşmez
o kadim vazgeçilmez ses
‘’Her...
Ey yüceler yücesi
gökyüzü derya sensin
sonsuz evren içinde
madde de ışık sensin,
zamansız ve mekansız
sonsuza doğan güneş
soframızdaki ekmek
tarlada harman sensin,
aşkın hem külü koru
yansıyan sevda sensin
biz bahçende bir çiçek
yüce bahçıvan sensin
biz kum tanesi iken
deryada kumsal sensin
tarlayı kuran sensin
ekini deren sen sensin.
gökte ay düşünür
yerde ben
sakin gece
belli ki fırtına öncesi
ağlamak gelir içimden
bir çocuk gibi
yüzün düşer yüreğime
beş mevsim
ertelenmiş zamana
isyanın deliliğisin
ölümsüzlüğe davet
aşk için
kabuğunu soy
-ey ruh yine
nerdesin?
gel...bu son fırtınayı seyret.
Siz bir gökkuşağı çizdiniz çevreme
renkleri bağladı ellerimi
en güzel armağanıyla evrenin
göklerce dansettim
bulutların üstünde
siz verdiniz gözlerime
ilk ışıkları
siz beni bir solukta
tutsak aldınız
gökkuşağı altında
yapayalnız
renk, renk düşler içinde
kayıp küçük kız
zamansiz ve mekansız
sevdi bu yürek
sevgisizlikten ölen
küçük bir kızım ufak tefek..
günler uzar
geceler yalnızlığa saplanır
dinmez sızısı gönlümün
gizli özleyiş
her varlıkta sizden öte
bir şey var
bunca sevmek ve yakarmak
Tanrıya her yeni gün
neye yarar
ölmez sevgiyle büyür
mutlu bekleyiş
bir an yitirir
tüm umudu ayrılık
tek bir şey kalır
sizden bir boşluk
büyür yalnızlık
ve her gün sararan bir çiçek gibi
gizli özleyiş...