’Kim ki İnancı Ölümle Büyütür -
(Madımak anısına)
Şüphesiz seb/eb/sizdiniz
Bir şehire azdı elleriniz
din/siz/miydiniz?
göğüm güneşe küs durdu onbeş zaman
ölümü tattım sebep neydi belki hiçbir şey
yürüdü göğün kalbine otuzyedi can
gün döndü semah o gün/ bu gün Sivas duman
derinden hiç bir ev böyle bakmamıştı güneşe
büyüdü yer gök ağrıyan her yerinden
sustu ezan... belki zamansızdı zaman
bin kapıdan hu yürekler dap- dar
hiç bilmediniz mi kalu beladan
dümensiz şeriatın kaç tapusu var
bir şehri öpmeye gelmişti...
aldı başını gitti sıkıntım
bahçeler öyle görünmez oldu
tırısa kalkmış tay gibi
hızlı ve ritimli
kapana kısılmış
yaralı hayvan gibi öfkeli
bir deniz ki deli mi deli
tuz, buz bastım yaralarıma
ışıklarımı yakıp günün gözüne
bir ağaç gölgesini giydirdim
çapkın otlar, akşamdan kalma
adımlarım denk değil
yine de sevindirdim
bir martı kanadı
gönül yüküm
dileyene gönderdim
şimdi! demirliyorum
gül renkli sabahın eteğine
kente sığmıyor yerim, göğüm
bahar telaşı dağ yollarında
çimleri çiçekleri aldatıyor
kentin kirli...
bazen her bahar aşktır
tendeki gizemli cevher
gitme zamanı geldiyse eğer
dökülür şiir
üç harf… kafiye gürler
yenik düşer aşk
kanayan ayrılık
fısıltıya döner çığlık
yorgun martı kanatlarında
ölü sözcükler
zamandır beklenen
yeni iklimler
bin şiir yıkanır
taşa oyulan söze
her acıya bir şiir
her anıya bir dize
düşsel yolculuk zamanda
bazen bahar da insanı incitir.
bir çığlık ekledim
dudaklarıma
öptüm eski günlükleri
başucumda içimi sızlatan bir resim
farkında değildim amma
o zaman Tanrı tutardı
günahsız ellerimi
güne ışırdı
kalbimi okşayan her masal
anne kucağında
bulurdum sevdiklerimi
hayatı taşırdım
bir okul çantasında
her akşam
çok ağrıyan yerlerimi
kalbimi öperdi babam
yorgun güne ödül
sevgi rengi mavi tül
büyütürdüm çocuk düşlerimi…
bu kentin rüzgarları
hep sevmeye varıyor
korkuyorum körfeze tutulan
çocukluğumdan
dilimde içli bir Ege türküsü
kumru bakışlı aynam
gtmiyor ıtır kokulu ergenliğim
gönüllü düş oyunumdan
işte! ...iskelede kalan son gemi
ve ağlarda unutulan
bir parça zaman
deniz yüzü gözlerde
yüzsem de her an
yine İzmir’dir suyun üstünde
bizden... fazla kalan
yemin olsun içlenmeyeceğim
silinsem de hayatın seyir defterinden
yalansa çarpsın yosun kokusu yüreğimi
her dizesi İzmir di şiirlerimin
Ege mavisidir
soluk yüzümü okşayan.
Tanrılar kenti, incisiyim sahillerin
batının pırıltısıdır, kıvrımlarım
yaşlı kadının dilinden
ve yıldızların
beş bin yılı anlatacağım
dinleyin...
lavanta çiçekleri kokusunda
rüzgarlı tepelerin
görkemli soluğudur sevgim
dantel dokulu mavisiydi
seviştiğim… Ege nin
hissedin...
tanrılar sofrasında Zeus un oğlu
Frigya kralı Tantalos un
burun kanatlarından süzülen nefestim
Homeros, büyük İskender in
ölümsüz sırrı...
dağlı amazonların erili
düşlerinin doruğu
Sezar,Umur bey, Aristides in
Atatürk,Çakabey,
Atilla nın sevgilisi
nam...
Denizi kıyılara bıraktım
yağmuru bulutlara
geceyi akşam alacasına
yakıştı adınız dudağıma
büyüyor kalbime taktığınız çiçek
büyüdükçe yalnızlığım geçecek
işte dokuduğunuz gerçek
ve yaktığınız son ışık
yansıyor zamandan içeri
bir kadife çiçeğinde
açıldı yokluğunuz
iyi ki doğdunuz.
sevmiyor doğrucu yanım
şu gölgeleri
bu karanlık geceyi
bağışlayan hangi el?
kayıyor yıldızlar
bak! ... yalancı ay
kaç yaranız varsa
alın…ölümcül bedenimden
kaç gölge kabus gibi
kuşattıysa evimi
güneş göçsün
gittiği dönenceye kadar
soluğun en kirli hanesinde
üryan kalayım
ilk yaradılıştan günahlı ellerim
tek bu evrene sığmayan
ben değilim
bir o kadar bana benzer kimler var.
Sen ki o gözlerle
neler görürsün
o gözleri yaratanın
neler gördüğünü düşün...
Balçık çamur derler
aslın hamuru
toprak neden bekler
yağan yağmuru
bırak sınırlanmış
bencil guruhu
ruhu sevgi besler
unutma bunu
kavra taksim eyle
istersen hükmet
istersen köle ol
İstersen yönet
bedene hakim ol
ruhunu keşfet
onun varlığıdır
aslın vucudu..
Biz yedi kat yer altından
yedi kat gök yüzüne
Tanrısal ödüllerle
belenmiştik
sevgisizlik
tutsak etti bizi
ruhumuzu yedi
bencillik
tek gerçeğini
hayatın bilmedik
gri dünyalar yarattık
renksiz korkular
özümüzü inkar ettik
çıkara yenik düştü can
Bir kuruşa söndü hayatlar...