Bırakıp sözcükleri
gönülden gitmek öylesine
kentin ölümcül sessizliğinden
mayalanıp kalmak
bir ağaç gölgesinde
örtüsüne sarılıp dağ yollarının
Sonra
akıp gitmek özgür
sarp tepelerin ayazında donmak
yeşile durdurmak ömrü
zordur…kartallara
anlatmak ölümü
baykuşlara güneşi, günü
ve serçeleri geceye uçurmak
bu yüzden
resminin bir ucuna
tutunmuştu kelimeler
ve şafağa yüzüm
öyküsüzüm
yağmurlar yıkadı günlüklerimi..
ölürsem
açık kalsın ne çalıyorsa o an
ağır bir parça olmasın şöyle neşeli
görmesem de duyarım
hatta görkemli birkaç
şanson da olabilir Edith piaf tan
her şey beklenir
o gür sesli küçük kadından
gölgemle dans eder ayakla ,uyarım
ilaç gibi gelir ölümüm yedi cihana
coşturur da biri bir şampanya bile patlatabilir
gider ayak günaha sokmak için
bir kadehte bana doldursun
müesseseden…şerefe
olsun…
İstanbul derler
gölge vurur yüzüme
düşmek ister
gözyaşlarım düşemez
unutmak
tek mutluluğunu gönlümün
unutulmaz...
yaşamak bir hiç gibi
günden güne
ölmeden-ölmek...
unuttuk saflığı neden
ışıksız geceye durduk
oysa henüz doğmuştuk
hayatı bilmiyorduk
yalancı bir kum saatinde
ve uykunun kenarında
neler kaçırdık yaşarken
neler unuttuk ölümle...
O ve Tanrısı bıraktı beni
kapandı pencereler
yakarak tüllerini
bir şarap şişesi çığlığında
ölü günceler
şakaklarımda eli
eski bir dost gibi
deli sevda, çıplak izler
şimdi! ... uykulara
durup da
dirilmek vardı güne
esrimek yanında
bırak … avucumda
kalsın ellerin
yastığımda, tenin kokusu
ve masada, yarım kalan su
pencereme açılsın
çiçeklerin
akrep yelkovan arası
bahar uykusu
seni çoktan unuttum
dersem inanma
ben seni çok özlerken
teninde kaldım
öykülerine sardığın
kimliksiz kadın
yüzünde
ölmek bilmeyen yangın …
onun için büyürdüm
güzel kokardı nefesim
inerdi bir sis gibi
üzerimden
tutuşurdu yüreğim
ne zaman ayrı düşsek
çimen yeşiline dönerdi
beklentilerim
bulutlansak birbirimize
sitem bile etmezdik
kıskanç gözler
ıslık çalıp
geçerdi
gençliğimizden
ayıp nedir bilmezdik
toparlanırdık hep utangaç
hiçbir şeye hayır…diyemezdik
o / ben bir b/ içim tenimiz
seslense de iskele
geç kaldık diye
kaçırsak son vapuru
aldırmazdık
o İzmir in gizemli izi hala orada
ve...yaşlanan gözleri denize akar
ne zaman maviye sarılmış
bir genç kız geçse
döner...
ne zaman dalsam şehir küser
dirilir anlamı ezgilerin
sahipsiz ve masum bir çocuk gibi
inkarsız soyunur kelimelerim
ne zaman sarılsam gezgin zamana
görünmez bir kafesin sınırlarına
serinler düşlerim solar giderim
içimden l / imansız gemiler geçer
takılmam peşine bir düş bilirim
sabrımı biçecek son tufan gibi
içimde kaybolan ela gözlerin.
nerde dostlar sevgililer
ecel aldı yer yitirdi
nice güzel canlar şimdi
ki her biri sevdiğimdi
kimin adı dilde kaldı
kimin canı yerde kaldı
bir düş gibi bitti ömür
çoğu gitti azı kaldı.
ne canın yerdedir özü
ne ruhun göktedir gözü
sevginin yürekte gizi
özlemle gözyaşı kaldı
ne zaman ettiğin bilir
ne güneş gittiğin bilir
toprak ektiğini bilir
çiçek gitti dalı kaldı..
her soluk alışımda
gücünü duyuyorum yaşamanın
sarıyor bedenimi
mutluluk düşüncesi
tüm insanları kucaklamak doyasıya
sevmek
en büyük olayı dünyanın
en güzel mucizesi
gördüğüm herşey güzel ve anlamlı
tadını çıkarmaya bakıyorum
yalan yanlış.. olsa ne çıkar
tüm evrende ortak bir tutku
mutluluk düşüncesi...
k o z a d a n ç ı k m a y ı b e k l i y o r
a f s u n l u d i l i m
ezberim acı biber tadında
giyiyor dünya esirliğin
ölüm pusu kurmuş kıvrımlarına
kanıyor curcuna toprak
her acıya yeni bir koza çatlayacak
bebeklerin, göklerin ve yerin
ölümcül öfkesi çaktı çakacak
k o z a d a n ç ı k m a y ı b e k l i y o r
a f s u n l u d i l i m
yazılsın hayatın bir ucuna
Hiroşima'nın, Nagazaki'nin
tekrarı tarihin,çernobil'in
dost yüzlü devin utancı gökyüzüne
bedeli ödenmeyen nükleer kirin
lanet ütopyası arka bahçelerin
izdüşümü soğuk savaşın
k...