bil ki her güzel dilden
inci dökülmez
bir ölüye sevda
dersen
kuru bir dalı
eksen de bitmez
görünen o ki
hayatın hücrede sırrı
sevgiyle beslesen
bir kaynağı
durgunsa, suları
bir çağlayana dökülmez...
mayalanmış
düşerdim yetim gözlerine
kandili yakmak için
hayatı ektiğim
kentin kıyısından
keskindi yüreğim
ve temiz,
bereketli ellerim
al bir kısrağın sırtında
ateşli, dingin
çığlık ekerdik geceye
sesi çalıp geçerdi
onca yasaklı kelime
düşle / gerçeğin kesiştiği yere
zaman öptü yüzümü acımasız
yokluğuna yürüdüm
eski zaman öykülerine
bıraktım gözlerini…
Benimle
paylaşır mısın hayatı
tüm kusurlarımı
görmezlikten gelir misin
bu koca yürek
zamana düşen arda
yeter mi sana
gözlerin, gözlerim olur mu
sonsuza dek
renklerime eş olur musun
rengarenk
göğsümde bebek
yürekte ateş
mutlu adımlarım
nefesimde nefes
benimle yaşlanır mısın
severek…
göğün yay burcundan iniyor sis
taciz var gözlerime
yitiyor ışık anlıyorum
ay güneşi dudağından öptü
bir labirent gibi içiyor rengi
serseri kaldırımlar
her yüzünü geçiş aşk
közünde ayrılık var
bak! gözlerine sustum
sözü gezdiriyorum
arka sokaklarım hep boş
beton duvarları var
almış gidiyor başını
iz bırakmadan İzmir
bir yıldız kayıyor geceden
bir çocuk yamıyor
dayak izinden görkemli bir şehir
bir gemi karaya oturdu
içinde ben…
Beni sana son kez armağan ettim
güneşe dokundun hiç uzanmadan
bir düş gibi seni bin kez yaşadım
anladım ki canımdan can gibi gittin
Sessizce çekildim gönül evinden
tenin kokusunu son kez soludum
ne seni unuttum ne tövbe ettim
seni bana getiren güne şükrettim
Tanrım benim gibi mi sevdi her kulun
bedenim yanarken gönlüm üşüyor
hayatı çaresiz toprağa mahkum
yalnız bir ağaç gibi içim çürüyor.
Yüreğimden çekil
bağlarımı çöz
bitti... getirdiğin sis
beni azad et
örselendi sabrım
öldü bir yarım
küçüldü adımlarım...
beni azad et
düşlerimde böyle
tutsaklık yoktu
ne doğru andayım
ne doğru yerde
çoban yıldızı gibi
yüce sürgünde
sönmeden ışığım
beni azad et...
Ben seversem...
güneş düşer alnıma
karanlıklar koşar
gün ışığına
sonuna dek açılır kapılar
gökkuşağında oynar yıldızlar
ve yakın olur uzaklar
yüreğiniz üşümez
dersem...inanırmısınız ?...
ben aşık olmadan
kaldırmadım sınırları
böylesine
son noktasında
yalnızlığın
çağırmadım uzakları
tek kişilik evrene
tanrılara adanmış
bir köle gibi
kutsamadım bedenmii
böylesine keşfetmedim
bilinmeyen cenneti
ben aşık olmadan
masum çocuklar gibi
paylaşmadım yüzümü
bilmedim dünya nimetlerini
yüreğime düşen ateşi
ışıyan teni
okşadığım hüznü
parmak uçlarımda görmedim
sessiz bir kartanesi gibi
uğurlanıp kadere
ölüme gülümsemedim..
Belki seni
hiç sevmemiştim
kalbim yüz yıl önce
susmuştu belki...
ötenin ışıkları
çoğalan özleyişti
gizemli aynaya
yansıyan
sevilmemiş
okşanmamış
her şey
yıldızlardaki sır gibi
beklediğim zaman
beslendiğim sevgi..
Seni beklediğim nice akşamlar
pencereler alır gözlerimi
soğur yüreğim daralır
içinde olmayacak korkular
seni beklediğim nice akşamlar
karanlıklar çalar penceremi
büyürde büyür çocukların gözleri
bekler kapıda
korku kadar
seni beklediğim nice akşamlar
güleryüzlü soframızda gönlümün eli
gösterir mucizesini
yorgun gözlerine mutluluk dolar.